Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Lozan'ı değerlendirirken
misak-ı milli ölçü alınmalıdır.
Nedir misak-ı milli? İstanbul meclis-i mebusanının İngilizler tarafından (
16 mart 1920) basılmadan evvel 28 ocakta kabul ettiği bir azami fedakarlık projesidir. Bir sulh teklifi geleceğini düşünen Osmanlı meclis-i mebusanı, hatta Ankaradakilerle de istişare ederek bunu belirlemişlerdir. Niye misak-ı milli ölçü alınmalı ?
Yunan harbi misak-ı millide çizilmiş olan hudutları gerçekleştirmek için harp etmişizdir. Nedir misak-ı millinin çizdiği hudut ? Misak-ı milli yer tayin etmez prensip koyar. Der ki :
30 ekim 1918 Mondros mütarekesinin akdi esnasında ordularımız nereye kadar gerilemiş de hangi noktada bulunuyorsa oradan fazla fedakarlık etmez. Yani 30 ekimdeki fiili veya hukuki durum asgari vatandır. Bunun ötesinden de vazgeçilmiş değildir. Ötedeki yerler plebisiti kabul edilmiştir. Buna göre 30 Ekim 1918de
Batum, Batı Trakya, Kıbrıs, Antakya, Halep, Musul bizimdir. Bunlar arazi olarak misak-ı milliye dahil olduğu halde kaybettiğimiz topraklardır. Adalar ise kimisi hukuken bizimdir fakat fiilen İtalyadadır. Lozan'ın maddi kayıpları olduğu kadar manevi kayıplarıda vardır. Maddi kayıplar sadece bu araziden ibaret değildir.
12.000.000 Reşat Altını ödemişiz
Sultan Fatih ve Sultan Reşat adında iki gemi satın almak için fakat gemiler verilmemiştir. Bu konu Lozan'da görüşülmemiştir bile. Bu gemilerin verilmemesi olaylarına Kıbrıs'ı da karıştırarak bizden ilhak etmişlerdir. Seha L. Meray'ın Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-Belgeler adlı eserinde ayrıntılı olarak bulunmaktadır. Yunan ordusu Anadoluda
300.000den ziyade ev yakmıştır bunların tamirat bedelleri de alınmamıştır. Şimdi gelelim nasıl oldu bunlar.
Batum'u Breslitovs antlaşmasıyla plebisit kabul edilmişti halk
%84 ile Türk Milletini tercih etmiştir ve sonuç olarak bizimdi. Yunan ile harp ederken düştüğümüz zor durumdan dolayı Ruslardan yardım istenmiştir Ruslar yapacakları yardım için Batum'u talep etmişlerdir. Zor durumda oldukları için Batum'u verdiklerini belirtmişlerdir geri istemişlerdir bizde elimiz mahkum vermişizdir ve böylece Batum elimizden çıkmıştır fakat 1921'de bende Yunanla karşı karşıyaydım zor durumdaydım senin vereceğin paraya ve silaha da ihtiyacım vardı o yüzden kabul ettim burada halk %84 ile beni tercih etmişken burası benim olmalı diyerek hakkımız aranabilirdi fakat Lozan zabıtlarında böyle bir şey kesinlikle geçmemiştir.
Biz Yunanla harp ederken
Batı Trakya'da müstakil bir devlet vardı şuanki
KKTC gibi misak-ı milli sınırları içinde olan burayı
İsmet Paşa istemiştir Lozanda. İstemiştir fakat Yunandan alıp Bulgarlara vermek için istemiştir. Venizolos'un bu konu hakkındaki şu sözleri bazı kaynaklara yansımaktadır:
'' Şu Bulgarları hiç anlamıyorum bizle harp ettikte yenildik mi ki bizden toprak istiyorlar ama bir noktada hak veriyorum Ege Denizine Dede Ağaçtan çıkışları olsun istiyorlar. Fakat bu İsmet Paşayı hiç anlamıyorum kendine istemedikten kelli ha Yunanistanda olmuş ha Bulgaristanda olmuş ne farkı var ki bizden alıp Bulgara vermek istiyor '' Birisi İsmet Paşaya
'' Tuna Nehrinin ortasında Adakale diye bir ada var orada 150 Türk yaşıyor Berlin muahedesinde unutmuştu orayı iste sonra bundan vazgeçmek mukabilinde bir şey kopartırsın denmiştir'' İsmet Paşa 15 gün Adakale diye tutturmuştur. Şimdi ise Adakale suların altındadır niye bu kadar tutturduğu çok ilginçtir.
<--Reklam-->
Sıra geldi adalara başta şunu açıklayalım adalar neden misak-ı milliye dahildir?
1911 Trablusgarp harbi çıktığı zaman İtalyanlar bu adaları işgal etmiştir. Bu harp devam ederken Balkan Harbi çıkınca gücümüzü
Libya'da harcamayalım daha yakın olan tehlikeye karşı uğraşalım diye İtalyanlarla Uşi Antlaşmasını imzaladık. Bu antlaşmaya göre biz Trablusgarpı onlarda adaları terk edecekti. Fakat Balkan Harbi çıkmış donanmamız zayıf İtalyandan alıp Yunana kaptrırız diye bir madde kondu
Uşi Antlaşmasına harp bitene kadar adalar İtalyanlarda kalacak koruması onlara ait olacaktı. Harpler bitti bu konular konuşulacaktı yer Lozandı fakat konuşulmadı bize verildiği halde almadık bile. Gerekçesi ise buraya hakim olmak için güçlü bir donanmanın gerektiğiydi. Biz istedik ki burası Türkiye için üssü hareke olur bu yüzden burası gayri askeri olsun. Ama onlar Marmara Denizindeki adaları da teşmil ederek gayri askeri yaptılar. Gayri askeri olmakla kurtardık sandık fakat düşündüğümüz gibi olmadı. Yunanistan
NATO üssü adı altında bu gayri askeri adalarda üs kurmuştur sonra NATOdan çıkmıştır. Bikaç yıl sonra bizimde tasvibimizle NATOya girerken bu adaları NATOya dahil etmemiştir. Önceki NATO üsleri şimdi oldu Yunan üssü. Dahası var Yunanistan bu adalara kıta sahanlığı dava ediyor. Adanında kıta sahanlığı olmasından dolayı hava meseleleri yüzünden Yunanla husumet oluşmaktadır. Lozanda istenmeyen bir yer şimdi başımıza dert olarak geri dönüyor. Stratejik bakımdan da kaybımız vardır ki Yunanla bir harp çıksa Eskişehir'e kadar geri çekilmeye mecbur kalmaktayız. Bir harpte her devlet ister ki düşmanın sahasında gerçekleşsin. Çünkü harp olan yerde tahribat olur. Neyse bunları kenara bırakalım adalarla ilgili bi yanlışımız daha oldu. Çanakkale boğazının trafiğine hakimdir bunların sizde olması gerekir diyerek 4 ada verdiler. Bu adalardan biri
Limni'dir. Tali komisyonda askeri müşavirimiz
Teyfik Bıyıklıoğlu Limni adasını unutmuştur. Unutulduğu için gitmiştir Limni Adası. Celal Bayardan teyit edilen bilgiye göre : Bu adalar Alman harbinde Alman işgaline uğradı. Almanlar mağlup olup çekilirken başvekil olan
Şükrü Kaya'ya bir Alman heyeti gelir. ''Bu adalardaki halk kedi köpek yiyor aç siz harbe girmediniz biz sadece insani bakımdan bu adaları size terk ederek gitmek istiyoruz '' demişlerdir biz istememişizdir. İsmet İnönü ile Şükrü Kayanın konuşmalarının geçtiği mektubu bulmuştur
Celal Bayar açıklamıştır. Böylelikle yine adalar Yunanlıların eline geçmiştir.
Gelelim Kıbrıs'a, Kıbrıs hukuken bizimdir fiilen üs durumundadır. 93 harbi denilen harpte
Grandük Nikola Ayastefanos muahedesini bize dikte etmiştir. Abdülhamid tahta yeni çıkmıştır önleyememiştir bu muharebeyi. Fakat üstün zekası ve dünyada olup bitenleri dahi suretle takip eden Abdülhamid bir çare buldu Ruslara karşı İngilizleri kullanmak. İngilizlere bu Ayastefanos muahedesini bozdurmak için Kıbrıs tavizini vermiştir. Berlin muahedesini toplatıp Ayastefanos muahedesini iptal ettirmiştir. Berlin muahedesine infisahi şart koyulmuştur. Nedir infisahi şart ? O şartlar oluştuğunda antlaşma bozulur. O da şu: Ruslar Kars, Ardahan, Batumu bize iade ettiği zaman İngiltere de Kıbrıstan çıkıp gidecekti. Halbuki 1918de Ruslar Karsı ve Ardahan resmen Batumuda plebisitle bize bıraktığı halde İngilizler çekilmemiştir. Demek ki infisahi şart oluşmuş mal bizim olmuştur.
Antakya'da misak-ı milliye dahildir. Çünkü
30 Ekim 1918 Mondros mütarekesi imzalandığı zaman Türk ordusu Halep'in 40km güneyindedir. Bulundukları yerin adı Nibildir. Ankara itilafnamesi ile sınır Halep'in 40km kuzeyinde Tibilden geçirilerek başta Halep şehri olmak üzere 80kmlik bir bölge hudutlarımız dışında bırakılmıştır. Arap alfabesiyle yazıldığında
Nibil ile Tibil arasında bir nokta farkı vardır. Bu bir nokta farkı için güney sınırımız 80km kuzeyden çizilmiştir. Bu yanlış Lozanda düzeltilmesi gerekirdi fakat bahsedilmedi bile.
Gelelim Musul'a 30 Ekim 1918 Mondros mütarekesi imzalandığı zaman İngiliz orduları biz duymadık diyerek yürüyüşe devam etmişlerdir şimdinin Irakını oluşturan
Musul, Bağdat ve Basra'ya 2 Kasımda girmişler 6 Kasıma kadar tamamlamışlardır bu üç vilayeti. İsmet Paşa Musul için gerçekten bu sefer uğraşmıştır Musul için hakkını yemek haksızlık olur. Fakat bazı sebeplerden dolayı Musul'da elimizden çıkmıştır. Nedir onlar ? Musul meselesi yüzünden anlaşmanın yapılmaması İngilizlerin ve Fransızların itibar kaybetmesine sebep olacaktı milletler artık savaşmak istemiyordu. Türkiye Musul üzerinde direnseydi toprak bakımından bizim olacak çıkan petrol üzerinde bir paylaşım yapılacaktı. Fakat hükumetimiz Türkiye ile Irak arasındaki hududun belirlenmesi Türkiye ile İngiltere arasındaki ikili görüşmeyle olacak denilmiştir bu da İngilizlerin işine gelmiştir hem sulh sağlanmış hemde Musul üzerinde direnmeleri kolaylaşmıştır. 25 senesinde İngilizler Sir Persikoks adında bir adam göndermişlerdir bizde Fetih Okyar'ı murahhas sas tayin ettik. Bir görüşme yapıldı ve burada bir sonuca varılamadı ve konu cemiyet-i akvama gitti. Nedir cemiyet-i akvam ? Şimdinin birleşmiş milletleri olarak düşünülebilir ve burada İngilizlerin aleyhine bir karar çıkması neredeyse imkansızdı. Bunu bilen hükumetimiz 26 yılının haziran ayında bir gece yarısı İngilizler ile antlaşma yapılmıştır. Nedir bu antlaşma ? Biz Musul'u İngiliz mandası olan Irak'a bırakıyoruz. Irak hükumetine Musul petrollerinin isabet eden hissenin
25 sene müddetle %10 unu alacağız ve bu günkü hudut çizildi. Bu antlaşmayı kabul edenlerde böyle hudut olmayacağını bildiği için ülkelerinden diğer ülkeye kaçan suçluların kendi ülkelerine teslim edilmesini belirten bir madde koymuşlardır.
Daha en başında dediğim gibi Lozanda sadece maddi kayıplar değil manevi kayıplarda bulunmaktadır. Bunların en başında hilafet gelir. Hilafet Türkiye için İslam Alemi'nin liderliğidir. Bu nasıl oldu ? Lozan muahedenamesine davet edildiğimiz zaman hem İstanbul Hukumeti davet edildi hemde Ankara Hukumeti davet edilmiştir. İstanbul Hukumeti Lozan'da birlikte hareket etmek için Mustafa Kemal'e telgraf çekmiştir. Mustafa Kemal İstanbul Hukumeti tanımamıştır ve saltanatı ilga etmiştir. Saltanatı ilga ederken mecliste hilafeti med eden konuşmalar yapmıştır. İsmet Paşa Lozana giderken hilafetin Türkiyede muhafaza edileceğini düşünmüştür. Mustafa Kemal Paşa Lozanda müzakereler başladığı zaman Ankara'dan yola çıktı İzmit'te gazetecilerle bir görüşme yaptı ve İzmit'ten İzmir'e kadar her yerde hilafeti göklere çıkaran konuşmalar yapmıştır. ''Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri İzmir Yollarında'' adlı eserde de yer alır bu konuşmalar. Bunlardan haberdar olan İngilizler bize söz verdiğiniz şekilde hilafeti kaldırmazsanız sulh olmayacak bir kaç gün beklerim İsmet Paşa bir garanti vermezse çeker giderim diye haber salmışlardır. İsmet Paşa buna tek başına karar veremeyeceğini belirtmiştir.
Lord Curzon sözünde durdu dört gün zarfında bir haber alamayınca çekip gitti. Bununla beraber diğer delegelerde gitti ve İsmet Paşada geri döndü. Fakat İsmet Paşadan önce Haim Naum Efendi Türkiye'ye geldi İzmirde
Mustafa Kemal Paşayla buluştu ve bu haberi getirdi: ''Hilafeti yıkmazsanız sulh olmayacak'' Mustafa Kemal İzmir konferansında buraya gelene kadar söylediklerinin tam tersini söylemiştir. İngilizlerin zorlamasıyla hilafet yıkılmıştır.
İkinci manevi kaybımız patrikhanedir. Bu patrikhane Lord Curzon'a İsmet Paşa tarafından bir doğum günü hediyesi olarak verilmiştir. Patrikhanenin verilmesi ne kaybettirdi tartışılır gerçi.
Azınlıkların himayesi bu konuda Lozanda belirtilen maddeler geçerlidir. Hiç bir yasa bunlardan üstün değildir şeklinde bir madde bulunmaktadır. Bunları kısaca açıklamak gerekirse haftalık tatil günlerinde yani pazar günleri mahkemeye çağrılsa gitmez, bir tebligat gelse onu almaz, herhangi bir resmi muamele yapmaya mecbursa onu yapmamaktan zararı olmaz. Onun için pazar günü devletten ona ait tatil günü olur. Gayri müslimler kendi milli dilleriyle veya kavmi dilleriyle mahkemede konuşabilirler ve gayri müslim azınlıklar cemiyet-i akvamın himayesi altındadır. Türkiye
cemiyet-i akvama müdahale hakkı tanımıştır. Türkiye Hükümeti Türkiyedeki gayri müslim azınlıklar için dinlerine örflerine uygun ayrı bir kanun yapacak ve onu uygulayacaktır.
Manevi kayıplardan biride 150lik listesi olduğu iddaa edilir ve tartışılabilir.
...:::::::...